Gençlik hapishanesinden yetişkin tesisine transfer olan Mel Blight, kendisini bambaşka bir dünyanın içinde bulur. Burada, hapishanenin en korkulan ve diğer mahkumlar tarafından hor görülen ismi Mark Shepard ile tanışır. Shepard, ürkütücü görünümünün ve vahşi geçmişinin ardında beklenmedik bir şekilde Mel'e sahip çıkar. Bu himaye, neredeyse babacan bir ilişkiye dönüşür. Shepard, Mel'e hayatta kalma dersleri verirken, hapishane kurallarını öğretir ve onu dış dünyanın tehlikelerinden korumaya çalışır. İlk bakışta acımasız bir suçlu olarak görünen Shepard'ın bu koruyucu tavrı, onun derinlerinde yatan, belki de uzun zamandır bastırılmış bir iyilik kıvılcımını işaret eder.
Diğer yandan, serbest bırakılmasına günler kalan Warren da Mel'in hayatına dahil olur. Warren, Shepard'ın aksine daha sakin, düşünceli ve geleceğe umutla bakan biridir. Mel'e hapishane sonrası hayata dair hayallerini anlatır, ona doğru ile yanlışı ayırt etme konusunda rehberlik etmeye çalışır. Warren'ın varlığı, Mel için farklı bir rol model ve belki de daha iyi bir geleceğin mümkün olduğuna dair bir umut ışığı olur. Warren'daki bu iyilik ve rehberlik arzusu, onun da geçmişindeki karanlıklara rağmen içinde bir iyilik kıvılcımı taşıdığını gösterir.