36 yaşında, sosyetik çevrenin gözde isimlerinden, ancak aslında oldukça uysal bir ev hanımı olan Milla'nın kusursuz görünen hayatı, çaresi bulunamayan gizemli bir hastalığın gölgesiyle altüst olur. Milla, bedeninin kendisine ihanet ettiğini hissederken, hastalığın etkisiyle akıl sağlığını da yitirmeye başlar. Yaşadığı bu korkunç durumu kabullenmek yerine, kendi ailesinin dahi inkârı ve dışlamasıyla karşı karşıya kalır. Bu yalnızlık, Milla'yı daha da derin bir umutsuzluğa sürükler.
Ancak Milla, bu zorlu süreçte beklenmedik bir direniş sergiler. Çevresindeki toz pembe ve masalsı kusursuz hayatın, aslında sahte bir illüzyon olduğunu fark etmeye başlar. Hastalığıyla yüzleşmek zorunda kalması, onu yıllardır bastırdığı duygularla, gerçek arzularıyla ve kusurlarıyla yüzleşmeye iter. Bu içsel mücadele, Milla'nın kendisini iyileştirmesi ve tüm kusurlarıyla yeni, otantik bir benliğe kavuşması için bir fırsat sunar.